Doç. Dr. İMAHANBET RAYHAN SAHIBEKKIZI
Günümüzde bütün dünyanın bağımsız bir ülke olarak tanıdığı Kazakistan’ın egemen bir ülke olarak kalıplaşmasının temeli “Alaş Kahramanları” ile doğrudan bağlantılıdır. Buna örnek olarak bağımsızlığının bir ifadesi olarak ana dilimiz Kazak dilinin insanlararası ilişki vasıtası kabul edilerek devletin resmi dili statüsünü almasını söyleyebiliriz. Günümüzde devletin resmi dili olan Kazakçanın sözü edildiğinde Ahmet Baytursunulı’nın da ismi beraberinde geçmektedir. Aksi halde ona yapılan büyük bir haksızlık olurdu. Zira Kazak halkının ana dilini inceleyip bilimsel temelini atan ve bütün dünyaya duyuran Ahmet’ten başkası değildi. Yüzyıl başlarında “himmetim milletim” deyip kutsal bildikleri milleti uğurunda mücadele eden kişileri çağdaşları “Kazak halkının manevi önderi”, “Milletimizin şerefi” bilmişler ve kendilerine olan saygı ve hürmetlerinden dolayı ismini bile doğrudan söylemeden “Kazaktın Ahanı” (Kazakların Ahmet Efendisi) diye çağırmışlar. Ahmet’in mübarek ismini bile ağza almayı yasaklayan Soviyet Komünist Partisi bir zamanlar hain ilan edip idam ettirdiği guzide şahsiyeti 4. Kasım 1988 tarihinde bizzat beraatine karar verdi. Çok geçmeden eli altındaki 15 Cumhurriyeti evirip çeviren dev Soviyetler Birliği de tarihe gömüldü. “Zaman döner sap döner, gün gelir hesap döner” demek işte budur!
XX yüzyılın başlarında milletine hizmet etmek için canını ortaya koyan A.Baytursınulı gibi seçkin ruh abidesinden geriye kalan eserler Kazak ulusuna bitmez tükenmez manevi hazine olacağını o zamanlar kim kestirebilmiş ki! Sadece Kazak halkının değil, bütün Türk Dünyasının baş tacı olan A.Baytursınulı’ndan geriye kalan eserler üzerinde bilimsel çalışmalara başlaması, ana dilimizin devletin resmi dili olma dönemiyle denk gelmişti. Bu asla tesadüf olamaz. Olsa olsa güzel bir tevaffuktur. Himmeti millteti olan, milletinin dili, dini ve milli şuuru uğuruna “Malım canıma, canım da namusuma feda olsun” dercesine hizmet eden guzide şahsiyet bugün uğruna canını feda ettiği milletiyle tekrar kavuşmaktadır! Ülkemizin bağımsızlığıyla Ahmet Bey de ikinci ebedi bir hayata başlamış durumdadır. Tüm bir milletin ustadı olan A.Baytursınulı’nın doğumunun 50 yıldönümünde hem çağdaşı hem manevi talebesi olan M.Avezov: “Gözleri kan ağlayan Kazak halkı için yaptıkları hizmeti ile sanat, bilim ve eğitim yolunda gösterdiği gayretlerini biz unutsak bile tarih unutmayacak. Ahmet Bey’in hizmeti Kazak halkının sonsuza dek uzanan tarihiyle bütünleşmiş bir hizmettir. Yaptığı işleriyle o, kendisine bir heykel dikmiştir, ebedi bir heykel!” demiş. Çağımızın yüce yazarının bu ifadesinden dahice ferasetini ve sözünde ne kadar haklı çıktığını görmekteyiz.
Günümüzde bağımsız ülkemiz Kazakistan’ın geçmişi, bugünü ve geleceğiyle ilgili cumhurbaşkanımız Nursultan Nazarbayev’in basiretli siyaseti sayesinde milletimizin temelli bir ülke olarak kalıplaşması yolunda büyük emeği geçen kişilerin mübarek isimleri altın harflerle yazılıp ülke tarihi sayfalarından kendi yerlerini almaktadır. Yeni yüzyıl başlamasıyla bir zamanlar hayalleriyle canlandırdığı bağımsız ülkesi tarafından Kazak Dil ve Edebiyat bilimlerinin temellerini atan seçkin bilim adamı, aynı zamanda önemli devlet ve toplum adamı olan Ahmet Baytursınulı “Ana Tili Aybarı” (Ana Dilin Ustası) ve “Ğasır Sanlağı” (Yüzyıl Adamı) madalyalarıyla ödüllendirildi. Beraat kararı verilerek milletiyle tekrar kavuştuğu 1988 yılından bu yana eserleri yeniden yayınlanmaya başladı ve yayınlanan bütün eserlerine milletimizin önemli bilim adamları tarafından da ön sözler yazılıldı. Bunun yanı sıra dilbilimciler, edebiyatçılar, tarihçiler, hukukçular, gazeteciler, felsefeciler, eğitimciler ve benzeri alan uzmanları tarafından onun hayatı, eserleri, edebi ve siyasi kişiliği ve yürüttüğü toplumsal faaliyetlerle ilgili 70’ten fazla doktora tezi hazırlanıp savunulmuştur. Tabii ki, bu yapılan bilimsel çalışmaların hemen hemen hepsi kendi alanlarında güncel konular olduğu şüphesizdir.
Arşiv materyalleri ile anılara, bilişsel analizler ile bilimsel çalışmalardaki bilgilere dayanarak yüzyılın büyük reformatörü, Kazak milli alfabesi, dilbilimi ile edebiyat biliminin temellerini oluşturan, türkolog, şair, mütercim, “Kazak” gazetesinin kurucularından ve aynı zamanda genel eleştirmeni, önemli devlet ve toplum adamı, milletimizin onuru, “Alaş” partisinin önderi, Soviyet rejiminin siyaset kurbanı olan A.Baytursınulı’nın hayat hikayesini kısaca şöyle özetleyebiliriz: A.Baytursınulı, günümüz Kostanay eyaletine bağlı Torğay ilçesinin Sarıtübek köyünde 5 Eylül 1872 yılında dünyaya gözlerini açmıştır. İlk öğrenimini köyündeki göçebe okulda görür.
1886 yılında Torğay şehrindeki 2 sınıflık Kazak-Rus kolejini kazanır ve oradan 1891 yılında mezun olur. Aynı yıl Orınbor öğretmenler okuluna başlar ve 1895 yılında Orınbor Eğitim Kurulu kararıyla “İlk Okul Öğretmenliğine” layık görülmüştür.
1895 yılında “Turgayskaya gazeta” gazetesinde “Kırgizskaya primetiy i poslovitsıy” (Kırgız (Kazak) atasözleri) adlı ilk makalesi yayınlanmıştır.
1896 ve 1903 tarihleri arasında Aktöbe, Kostanay, Karkaralı illerine bağlı ilçe ve köy okulları ile 2 sınıflık kolejlerde öğretmenlik yapar. 1897 yılında Badrisafa Muhammedkızı’yla aile kurar.
1901-1904 yılları arasında öğretmenliğin yanı sıra bilgisini geliştirme adına edebi yazı işleriyle de uğraşmaya başlar. Bu sıralarda Ombı’ya gider ve orada bir süre kalır. Milletinin şuurunu uyandırmak ve canlandırmak üzere Krıylov’un fabllarını, hikayelerini Kazakçaya çevirir.
1905 yılında Koyandı kermesinde Kazak aydınlarıyla bir araya gelerek istilacı hükmete Kazak halkının ihtiyaçlarını belirten dilekçe mektup yazarlar.
1905-1908 tarihleri arasında Karkaralı Kazak-Rus Okulu’nun hem öğretmenliğini hem yöneticisi olarak aynı anda iki görevi birden üstlenir.
1908 yılında siyasi görüşlerinden dolayı hapse atılır. Karkaralı Ahmet Bey’e siyaset eğitimini ve tecrübesini kazandırdığı yerdi. Aynı zamanda burası onun gördüğü ilk hapishaneydi.
1909 yılında “Kırk Misal” adlı kitabı yayınlanır. Kitap Kazak aydınlarını şevke getirir, uykudaki Kazak halkınına namusunu, şerefini hatırlatır, ruhlarını kamçılar.
1 Temmuz 1909 yılında yeniden tutuklayp 21 Şubat 1910 yılına kadar mahkemesiz, yargısız 7 ay hapiste tutarlar. Bu Ahmet’in ikinci hapsiydi.
9 Mart 1910 tarihinde Orınbor’a sürgüne gönderilir. Bu mücadeleci Kazak aydınının memleketinden ilk sürgünüydü. Burada 1924 yılına kadar kalır. Bu yıllar arasında onun kaleminden Kazak halkının en ihtiyaç duyduğu önemli eserler meydana gelir.
1911 yılında “Masa” (Sivrisinek) şiir kitabı ve “Kırk Misal” kitabının ikinci baskısı yayınlanır. Aynı yıl “Aykap” dergisinde “Kazak ve çeşitli sorunları”, “Kazak’ın üzüntüsü”, “Kazak topraklarını elinden alma konusundaki nizamlar, buyruklar”, “Kanun taslağı tebliği”, “Yine Halk mahkemesi hakkında”, “Toprak hakkında”, “Yazı usulu”, “Kitaplar hakkında”, “İlk okul” ve benzeri güncel makaleleri yayınlanır.
1912 yılında Kazak alfabesini yeniden hazırlayıp sunar. Kazak alfabesinin ilk örneği “Oku Kuralı” (Ders Kitabı) adıyla o sene basılır. “Aykap” dergisinde “Kazak topraklarını gasbetme nizamı”, “Şeyziman Efendi’ye”, “Kazak ve dördüncü Duma” adlı makaleleri yayınlanır.
1913 yılında Ders Kitabı’nın ikinci kitabı basılır. “Şora” dergisinde “Kazakça söz yazarlarına”, “Kazak” gazetesinde “Göçebe ve yerleşik düstur”, “İşçi hakkında”, “Toprak kiralama hakkında”, “Zemstvo”, “Bilgi yarışması”, “Eğitimin hali” v.b. çaplı ve güncel konuları işleyen makaleleri yaymlanır.
1913-1918 tarihleri arasında o güne kadar resmiyette “Kırgız” adıyla anılan Kazak milletinin tarihi ismini tekarar canlandırmak amacıyla “Kazak” gazetesini çıkartır. Gazetenin organizatörlerinden biri olur ve aynı zamanda genel eleştirmenlik görevini de yapar. Bu süre içerisinde toplum hayatını konu edinen o günkü siyasete ters düşen makaleler yayınladığı için birkaç kez (resmi olarak üç kez) hapse atılır.
1914 yılında “Ders Kitabı. Kazak Alfabesi 1.Kitabı” yeniden düzenleyip 2.baskısını çıkartır. Aynı yıl “Dil Vasıta. (Kazakçanın sentaksı) 1 yıllık” adlı ders kitabı yayınlanır. Kendinden önceki nesillerden Ğ. Karaşulı’nın “Ağa Tulpar” (Büyük küheylan) ve B.Ötetilevov’un “Jigan-Tergen” (Derlenip Toplanmış) adlı şiir kitaplarını yayınlar.
1915 yılında “Dil-Vasıta. 2 yıllık” kitabının ilk baskısını ve “Ders Kitabı. 2. Kitap”ın ise ikinci baskısını basıma hazırlar. “Kazak” gazetesinde “Yardım komitesi”, “Bu Nasıl?”, “İş değişikliği”, “Varlıklı Alaş vatandaşlarına!” adlı makaleleri yayınlanır.
1916 tarihinde Torgay ilinde yapılan nüfus sayımı işlerine katkıda bulunur. Aynı yıl “Ders Kitabı” adlı alfabe kitabına çok sayıda talep gelince 3 kez basılır. O sıralarda “Kazaklara açık Mektup!”, “Alaş Vatandaşlarına!”, “Torgay ve Irğız ahalisine!”, “Orınbor ve 8 Temmuz” adlı halka hitabet şeklindeki makaleleri de yayımlanır.
1916 yılında Kazakların milli yazısı haline gelen Baytursınulı alfabesi komşu müslüman Tatar halkının aydınları tarafından eleştiriye maruz kalır. Bu esnada onun “Tuğan tilim” (Ana dilim) şiiri ile “Şekispey bekispeydi” (çekişmeden (dostluk) pekişmez) adlı makalesi yazılır ve neşredilir.
1917 tarihinde “Kazak gazetesinde” “Kazak Halkına”, “Bu zamanın mücadelesi”, “Bağımsızlık borcu”, “Alaş Partisi” ve “Şoray islam. Genel Müslüman Kongresi” gibi bir sürü makaleleri yayınlanır.
1918 yılında “Dil-vasıta. 1 yıllık” ders kitabı Taşkent’te yeniden basılır. Aynı yılın Nisan ayında M.Dulatulı ve R.Masekov’la birlikte Çin’in Şaueşek bölgesine seyahata çıkarlar.
1918-1919 yıllarında Alaş partisi başkanı, Alaşordu hükmetinin önde gelenlerinden biriydi ve bunun yanı sıra Kitaplar Hazırlama komisyonu üyesi olarak görev yapar. Bu esnada “Devrim ve Kırgızlar (Kazaklar)” adlı makalesi “Jizn’ Natsyonal’nostey” basınında Rusça yayınlanır.
24 Temmuz 1919 tarihinde V.İ.Lenin’le görüşür ve Lenin bizzat onu Kazak Bölgesi Askeri Devrim Komitesi Kurulu üyeliğine tayin eder. 27 Kasım 1919’da “Alaşordu” hükmeti adamlarının aff kararı yürürlüğe koyulunca bir grup Kazak aydınlarıyla birlikte Sovyet hükmeti tarafına geçer. Sovyetlerin 7. Bütün Rusya Kongresi’nde Sovyetler Birliği İcra Komitesi Merkezi’ne üye seçildikten sonra Kazak Devrim Komitesi Başkanı S.Petrovskiy’le birlikte Komünist parti önderi Lenin’le ikinci kez görüşür.
15 Nisan 1920 tarihinde “İzvestiya Kirgizskogo Kraya” gazetesinde Rusya Komünist Parti Komitesi’ne üyeliğe kabul edilmesi doğrultusunda yazdığı raporu yayınlanır. Bunun dışında:
- “Bayanşı” (Beyan) ilk baskısı, “Dil-Vasıta. (Kazak dilinin sentaksı) 1yıllık” kitabının 2. baskısı, “Dil-Vasıta. 2 yıllık” 2. baskısı yayınlanır.
- “Dil-Vasıta. 2 yıllık” kitabı 3. kez basılır. Nisan ayında “Uçkun” gazetesinde “Lenin 50 yaşında”, “Yüce Kurul” makaleleri yayımlanır.
- 17 Mayısta “Kazak aydınlarının Sovyet hükmetine olan güvensizliği”, Haziran ayında “Lenin’in milletler ve onları yağmalama meseleleri” başlığıyla bizzat Lenin’in kendisine mektup gönderir.
1920-1921 yıllarında Kazak Sovyet Özerk Cumhurriyeti Eğitim-Öğretim Başkanı (Eğitim Bakanı) görevine getirilir ve aynı zamanda Kazak Merkezi İcra Komitesi üyeliğine de seçilir.
1921 yılında “Ders Kitabı” adlı alfabe kitabının müntabahatı, “Büyükler için Ders Kitabı”nın 1 kitabı basılır. 21 Ekim 1921 tarihinde ise “Jizn’ Natsyonal’nostiy” gazetesinde “Yine Kazakistandaki açlık hakkında” konulu makalesi yayımlanır.
1921-1922 yılları arasında Bölgesel Eğitim Müdürlüğü’ne bağlı Akademik Merkez’in başkanı görevinde bulunur. Eğitim Bakanlığı’na bağlı kurulan Akademik Merkezin ilk başkanı olarak Kazakistan bilimini akademik yollarla yönetmeyi düzenlemenin temelini oluşturur. Bununla birlikte:
- “Ders Kitabı 1 yıllık” ve “Ders Kitabı 2 yıllık” kitapları 4 kez basılır. “Dil-Vasıta. 1 ve 2 yıllık”ın her ikisi de yeniden neşredilir.
- 18 Mayısta “Stepnaya Pravda” gazetesinde Halk Eğitimi Genel Kazak Kongresi’ndeki konuşması yayımlanır. 14 Temmuzda “Ak Jol” gazetesinde “Kazakları Aydınlatma Halimizden” adlı makalesi yayınlanır. Ağustos 1922 yılında A.Baytursınulı’nın doğumunun 50. yıldönümü Taşkentli aydınlar, Şubat 1923 yılında da Orınbor Hükmeti tarafından toplantılar düzenlenerek kutlanır. 28 Eylülde “SP” gazetesinde “Açlık”, “Kazak Takvimi” gazetesinde de “Bedeni sağlam olanın ruhu da sağlamdır” adlı makaleleri yayınlanır.
1922-1924 yıllarında Kazak Halkı Aydınlatma Enstitüsü’nde Kazak Dili ve Edebiyatı dersinden öğretmenlik yapar. Kazak Bilim adamlarının Orınbor’daki ilk kongresinde Kazak alfabesiyle ilgili sunum yapar.
1922-1925 yılları arasında Kazak Halkı Aydınlatma Başkanlığı’na (Eğitim Bakanlığı) bağlı Bilimsel-Edebi Komisyon başkanlığı ve Kazak Bölgesel Araştırma Kurumu’nun başkanlığı görevlerinde bulunur.
1925-1928 yılları arasında Kazakistan’ın o zamanki başkenti Kızılorda şehrinde yaşar. Burada Kazak halkı için yapılan hizmetlere ön ayak olur.
1925 yılında “Akjol” gazetesinde “Artık “Kazak” demeliyiz”, “Kazakstan ve Kazağıstan hakkında”, “Yeni Okul”, “Eğitme Okulu” gibi birkaç güncel meseleleri içeren makaleleri yayınlanır.
26 Mart 1926 tarihinde Bakü’de düzenlenen Sovyetler Birliği Türkologlarının Kurultayı’na davet edilir ve tebliğ sunar. “Yeni Mektep” dergisinde “Türkçüler Kurultayı”, “Jelkek”; “Enbekşi Kazak” gazetesinde “Kazakistan Oluşumunun Yeni Devri” (12-13.10), “Latin Alfabesinin Gereksizliği” adlı makaleleri yayımlanır.
- “Alfabe” yeni ders kitabı (Kızılorda), “Savat aşkış (Okuma-yazma kılavuzu)” büyükler için hazırlanmış ders kitabı (Orınbor, Semey), “23 Ağıt” (Moskova), “Adebiyet Tanıtkış (Edebiyat tanıtımı)” Edebiyat bilimine giriş (Kızılorda-Taşkent) gibi eserleri neşredilir.
1927 yılında “Alfabe. Yeni ders kitabı” Kızlorda şehrinde yeniden basılır. “Yeni Mektep” dergisinde “Düzeltilmiş Harf”, “Sesleri sınıflandırma hakkında”, “Ana Dili Yöntemi”, “Yalınlaştırma yöntemi” gibi bilimsel makaleleri yayınlanır. “Alippe Aytısı (Alfabe Münazarası)” adlı makaleler kitabında da arap alfabesini destekleyen makalesi neşredilir.
1926-1928 yılları arasında Taşkent’teki Kazak Pedogojik Enstitüsü’nde Kazak Dili ve Edebiyatı dersi öğretmenliğini yapar. O sıralarda “Kızıl Kazakistan” dergisinde “Kazakistanda eğitim-öğretim işleri nasıl yürütülür?” konulu makalesi yayımlanır.
Eylül 1928 tarihinde Almatı’da Kazak Devlet Üniversitesi’nde profesör ünvanıyla öğretim görevlisi olarak çalışmaya başlar. 4 Kasımda “Enbekşi Kazak” gazetesi “Kazak Üniversitesi’nin açılışı” münasebetiyle kutlama sözünü, “İmla hakkında” makalesini yayınlar. Bu yüksek öğretim kurumundaki görevi Haziran 1929 yılına kadar sürer.
- Kızılorda’daki basım evinden “Til Jumsar (Dil kılavuzu) 1.Bölüm: Pratik Gramer” kitabı ilk kez, “Alfabe. Yeni Ders Kitabı” 3. kez basılır.
1929 yılında “Til Jumsar (Dil kılavuzu) 2. Bölüm” ve “Pratik Gramer” adlı ders kitapları neşredilir. Aynıyıl Kızılorda şehrinde düzenlenen Dilci ve edebiyatçıların toplantısında çağırılır ve burada yeniden tutuklanıp hapse atılır. Bu Ahmet Bey’in dördüncü hapsiydi.
1931 tarihinde Rusya Soviyet Fereratif Cumhurriyeti Cinayet Kanununun 58. maddesinin en ağır faslı uygulanarak idam hükmü verilir. Ancak hüküm tekrar yatar, 10 sene hapis cezasına değiştirilir ve böylece ikinci defa sürgüne gönderilir.
1931-1933 tarihleri arası Belamorkanal’da sürgünde olur. Bu yılın sonlarına ona doğru Rusya’nın Krivoşeyin ilçesine bağlı Jukov köyünde yaşamaya izin verilir. Karısını aldırır ve 1 seneye yakın bir zaman burada kalır. 28 aralıkta hemşerileri tarafından “Sarıarka Samalı” gazetesinde Ahmet’in “Düşmana esir düşen kişinin sözü”, “Karkaralı şehrinde”, “Halkıma” gibi birkaç şiiri yayınlanır.
1934 yılında “Kızıl Haç” vakfının aracılığıyla hapisten tahliye edilir ve Almatı’ya döner. Bu sene “Kazak Dili Gramerinin Tahlili” adlı bilmsel çalışmasına başlar.
16 Aralık 1934 tarihinde Merkezi Müze’ye danışman olarak işe başlar ve burada 21 Eylül 1936 yılına kadar çalışır.
1935 yılında doktor Morozov’un özel kliniğinde tercümanlık yapar. 2 Mayıs 1935’te ressam V.N. Hludov’un Kazakların hayat tarzını betimleyen eserlerine “Ressam Hludov’un resimlerine bir değerlendirme” başlığıyla eleştiri yazısı yazar.
8 Ağustos 1937 tarihinde beşinci kez tutuklanır ve 8 Aralık 1937 günü de idam edilir.
Resmi evraklardaki “1937 yılında 62 yaşında idam edildi” bilgisini okuyan herhangi birinin Ahmet’in doğum tarihini “1874” olarak hesaplayacağı şüphesizdir. Çoğu kitaplar ve çeşitli bilimsel yazılarda Ahmet Baytursınulı’nın doğum tarihi olarak belirtilen 1970, 1973, 1974 gibi tarihler aslında yanlıştır. Doğrusu 5 Eylül 1972’dir. Ölüm tarihi olarak gösterilmekte olan 1938 de yanlış bir bilgidir. Ölmü hakkında tutulan resmi tutanağa göre 8 Aralık 1937’dir.
Şimdi bunları arşiv materyallerine göre analize etmeye çalışalım. Ahmet Baytursınulı 5 Eylül 1872 yılında Kostanay ili, Torgay ilçesi, Tosın kasabasına bağlı Sarıtubek köyünde varlıklı bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelmiştir [1, 2, 3, 4, 5]. Ahmet Bey’in doğum tarihinin kesin “5 Eylül 1872, Maymun yılı” olarak belirtmekte dayandığımız temel kaynaklar şunlardır: Guzide bilim adamının kendi elleriyle 1929 yılında yazdığı “Hayat hikayesi (Otobiyografi)” ve 1920-1925 tarihleri arasında çeşitli devlet kurumlarının anket sorularına kendi elleriyle yazıdığı cevaplarıdır. Bununla birlikte Orınbor Öğretmenler Okulundan mezun olduğunda aldığı diplomada doğum tarihi “5 Eylül 1972” olarak belirtilmiştir. Bunlar birinci delilimiz. “Anneme Mektup” adlı şiirinin de Ahmet’in 1872 yılında doğduğunu doğrulayacağını düşünüyoruz. Şimdi bu delillerin kronolojik olarak tek tek üzerinde durmaya çalışalım. Hapishanedeyken annesine gönderdiği dokuz kıtadan oluşan şiirindeki “Ok tiyip on üşimde oi tüsirip, Bitpegen jüregimde bar bir jaram” (on üç yaşımda ok delip oyuk yaptığı, Kalbimde iyileşmemiş bir yaram vardır) mısraları ailesinin başına gelen 1985 yılındaki vakayı ima etmektedir. Tarihi bilgilere göre bu, babası Baytursın ile amcası Aktas’ın birkaç kardeşiyle birlikte 15 senelik sürgüne gönderildiği dönemdir. Yani 1985’ten henüz çocukluk çağında olan Ahmet’in 13 yaşını azaltırsak doğum tarihi olarak 1872 çıkar. Bu ikinci delilimiz.
Kazakistan Cumhurriyeti Merkezi Devlet Arşivi’ndeki 81. bölüm, 1. kısım, 1652 numarada kayıtlı bulunan Rusya Komünist Partisi’nin “Önemli Devlet Görevlileri” için hazırladığı 20 sorudan oluşan ankette doğum tarihi şıkkında “1872, 49 yaşında” yazılmıştır. Anket 1921 yılında doldurulmuş. Bu üçüncü delil. Kazakistan Cumhurriyeti Merkezi Devlet Arşivi’ndeki 15. bölüm, 18. kısım, 1652 numarada kayıtlı belgenin 1. sayfasındaki “Seçime Katılım Anketi” 11 Ekim 1921 yılında doldurulmuştur. Anket 29 sorudan oluşmuştur. Bu ankette de Ahmet’in yaşı 49 olarak gözüküyor. 1921-49= 1872’dir. Bu dördüncü.
81. bölümün 11. ve 12 sayfalarında devlet görevlileri için hazırlanmış 42 sorudan oluşan anketin 2. sorusunda “5.09.1872, Torgay doğumlu”, aile fertleriyle ilgili 9. soruda ise “Karım Badrisafa 46 yaşında, çocuklarım Kazihan 14, Avmat 7 yaşında, Şolpan 5 yaşında. Ağabeylerim Kali, Kakiş ve Maşen Torgay ilinde, kız kardeşim Zilyaş Kostanay İlinde” gibi bilgilere rastlanır. Bu da beşinci. A.Baytursınulı’nın ailesi hakkındaki bilgileri de göz ardı etmemeliyiz. Çünkü ünlü yazarımız Dükenbay Dosjanov “Hapishane” adlı eserinde: “Doğum tarihi hakkında 1970, 1972, 1973, 1974 gibi çeşitli bilgiler bulunmaktadır. Doğrusu 28 Ocak 1973’tür. Diğerleri fazla önemsenmemeli” diye yanlış bilgi vemekle kalmayıp “Ahmet’in gerçek mirasçıları şunlardır…” diye nesilleri hakkında da yine yanlışlığa düşer. Dayı ve yeğen arasındaki akrabalık ilişkileri ayrıt edemeyen şehir Kazaklarının bugünkü hali namusumuzu lekeleyeceği şüphesizdir. Tabii ki yazarın araştırmasında Ahmet hakkında ne kadar yeni bilgiler varsa, bir o kadar da asılsız, düzensiz görüşler mevcuttur. Yazar kendi yanlışıyla kalmayıp başkalarını da yanlışlık bataklığına iter. Kendi kökeni de köyden gelme yazarın Ahmet’in öz evladı olmamasına rağmen kafadan evlat vermekteki amacı neydi acaba? Bunu sadece kendisi bilir. Ama Kazakların “Ağabeyi ölürse kardeşi, kardeşi ölürse ağabeyi mirasçı” geleneğini bilmemesi ya da umursamaması gerçekten de ayıp sayılır. Ahmet’in büyük ağabeyi Kali’nin ve kardeşi Maşen’in günümüzde Almatı ve Kostanay şehirlerinde yaşayan bir sürü erkek torunları vardır. Ortanca ağabeyi Kakiş’in oğulları Kazihan ve Avmat’ı 1929 yılında Ahmet “Vatan Haini” ilan edilip hapis yattığı sırada “saç alacağı yerde kafa koparıp” hükmete yalakalık yapanlar tarafından öldürülmüşlerdi. Aile’nin kız çocuklarından gelen torunları da bir haylidir. Tabii ki onların da kendi yerleri vardır. Ama Dükenbay Bey’in raporundaki yazıları okuyup heveslenen kızdan gelme bazı torunları çift soyadı taşıyarak komik duruma düştüklerine de şahit olmuştuk. Tekrar resmi evraklara dönelim. Resmi anket 1923 yılında Orınbor şehrinde Halkı Aydınlatma Enstitüsünde görev yaptığı sırada doldurulmuştur.
Aynı bölümün 1. sayfasında Halk Eğitim-Öğretim Başkanlığı’nın (Eğitim Bakanlığı) “Görev Listesi” anketindeki “Nerede, ne zaman doğmuş?” sorusu “5 Eylül 1972 yılında Aktöbe İli, Torgay ilçesi, Tosın kasabasına bağlı 5. köy” olarak cevaplanmıştır. Evrakın doldurulduğu tarih gösterilmemiştir. Ancak belgedeki “1924 yılından bu yana Halkı Aydınlatma Komitesi Bilim Kurulu üyesiyim” bilgisine dayanarak anketin 1925 yılında doldurulduğunu tahmin edebiliriz. Bu altıncı.
Mezkur bölümün 52. sayfasında Kazak Halkı Eğitme Enstitüsü’nün öğretim görevlileri ile personelleri için hazırlanmış olan ankette de doğum tarihini 5 Eylül 1872 olarak göstermiştir. Belge 17 Kasım 1925 yılında doldurulmuş. Aile fertleri olarak Badrisafa, Avmat ve Şolpan gösterilmiştir. Bu yedincidir.
1921-1922 yılları arası Bölgesel Eğitim Müdürlüğü’ne bağlı Akademik Merkez’in başkanlığını yaptığı sırada 1. Kazak Kongresi görevlilerinin anketinin 9. sorusunda “yaşı” şıkkında 50 olarak göstermiş. Bu sekizinci.
Akademik Merkez’in ilk başkanı olarak Kazak ilmini akademik yollarla yönetmenin düzenini oluşturan guzide Bilim Adamı “kendi doğum tarihini yanlış göstermiş” dememiz büyük saygısızlık olmaz mı? Ahmet Bey’in 12 Mayıs 1929 tarihinde kendi elleriyle yazdığı otobiyografisinde bulunan “Benim doğum tarihim Maymun yılı (1872)” bilgisiyle doğum tarihi konusundaki tartışmalara son verelim. Bu doğum tarihini ispatlayan dokuzuncu kaynaktı. Böyle sayarsak bol miktarda kaynaklara ulaşmak mümkündür. Tüm Kazak milletinin şerefi, manevi önderi olan Ahmet Baytursınulı’ndan geriye kalan yukarıda belirttiğimiz kaynakların yeni bulgu ya da bilgiler olarak nitelendirilebilir ve gelecekte Ahmet’i araştırma konusu edinecek kitaplar ile bilimsel çalışmalarda bunlardan istifade etmek, okutulacak ders kitaplarına da girdirmek bugünkü bağımsızlık devrindeki milli bilimimizin vazifesi bilmemiz gerektiğini unutmamalıyız.
Ahmet Baytursınulı’nın doğum tarihi dışında soy kütüğü hakkındaki yazılar da yalan yanlış bilgilerle doludur. Aile kurmasıyla ilgili efsanevi nitelikteki bilgiler de çokça yayılmıştır. Şimdi bunların doğrusunu kaynaklara dayanarak açıklamaya çalışalım. Kendi döneminde bile ismi her tarafa yayılan Ahmet, Kazaklar arasından ilk tarhan ünvanına layık görülen Janibek Batır’la aynı soydan gelmektedir. Janibek’in babası Koşkar, dedesi Köşey, büyük dedesi de Şakşak’tır. Yani Ahmet ile Janibek işte büyük ataları Şakşak’ta soyları kesişir. Şakşak Janibek Batır’ın (yiğit, kahraman) büyük dedesi ise, Ahmet de Şakşak’ın dokuzuncu nesilden torunudur [7, 8]. Ahmet’in babası Baytursın beş kardeştir. Onlar: Aktas, Baytursın, Daniyar (Bazı kaynaklarda ismi Sabalak olarak geçer. Geleneklere göre bu yengeleri tarafından verilmiş takma isimdir), Yerğazı, Yermağanbet (bazı kaynaklarda Bermağanbet). Dedesi Şoşak on, büyük dedesi Tanbay yedi, Tanbay’ın babası Aralbay da beş kardeşmiş. Büyük atası Aralbay meşhur Umbetey Batır’ın ortanca oğludur. Bayseyit’ten Umbetey ve Seytimbet doğmuş.
Ahmet’in ecdadlarından Umbetey kalabalık bir nesile sahip olduğundan ismi kavim ismine dönüşmüş. Bayseyit ailenin tek oğluymuş. Onun babası Kalkaman Köşeyulı’dır (5 kardeş). Kalkaman’ın soyu Arğın (6 kardeş). En büyük ata olan Arğın boyundan günümüze doğru gelirsek: Arğın’dan Tanbi Sopı (5 kardeş), onun oğlu Elemes (1), Elemesten Ermen (1), Ermen’den Şağır (3), ondan Amancol (3), sonra Şakşak (3), Şakşak’tan Köşey (6) doğmuş. Şimdi Ahmet ailesinin soy kütüğü boyunca açıklamaya çalışalım. Ahmet’in soyu Arğın, sonra da Tanbi Sopı gelir. Tanbi Sopı’nın ismi bazı kaynaklarda Ötkir Sopı olarak da geçer. Tanbi Sopı’dan Elemes, ondan Eremen, Eremen’den Şağır, sonra Amancol, Amancol’dan Şakşak, Şakşak’tan Kalkaman, ondan Bayseyit, ondan da Umbetey doğar [7, s. 7-9; 8, s. 21, 30, 34-35; 9].
Yukarıda da belirttiğimiz gibi Umbetey kalabalık bir aileye sahip olduğu için henüz hayattayken bile ismi soy ismine dönüşmüştür. Yani aşiret önderi olan tarihi bir şahsiyettir. Onun kavmi Kostanay’ın Naurızımı ve Torgay’ın Akköl aralarını mesken edinmiştir. Tarihi kaynaklardaki bilgilerden Umbetey’in kahraman bir asker başı olduğunu öğreniriz. Kazak ve Kalmak savaşlarında asker başı olarak mücadele etmiş. Umbetey’in kendine nikahladığı 7 karısı varmış. Her karısından 5 veya 6 oğlu olmuş ve toplam da 26 çocuğunun soy seceresinde ismi geçer [7, s. 17-21; 8, s. 5]. Umbetey’den Aralbay, ondan da Tanbay doğmuş. Tanbay’dan Şoşak doğar, Baytursın Şoşak’ın, Ahmet de Baytursın’ın oğludur. Ahmet aynı anne ve babadan dört kardeştir. Yaşça kendinden büyük ağabeyleri Kali ve Kakiş’tir. Maşen ise küçük kardeşidir. Aralarında tek kız kardeşleri olan Zilaş 1876 yılında doğmuştur [7, s. 8].
Ahmet’in çağdaşı, manevi kardeşi ve kalem arkadaşı olan M. Avezov 1923 yılında Ahmet’i tanıtan makalesinde onun soy kütüğü hakkında: “Kendisi Arğın soyundan. Onun içinde Umbetey’dir. Sonraki ataları ise Umbetey’den gelen Şoşak ve Tübek’tir. Ahmet Bey Şoşak’ın torunudur. Babasının ismi ise Baytursın’dır” der [10, s.18]. Burada “Tübek” isminde bir harf hatası olduğunu düşünüyoruz. Çünkü aşiretin soy kütüğünde böyle bir isme rastlanmaz. Muhtar Omarhanulı Avezov’un makalesinde geçen Tübek Ahmet’in aynı atadan gelen akrabalarından Aralbay’in oğlu Püşek olabilir. Püşek ile Ahmet arasındaki kan bağı üç nesil öncesine dayanmaktadır.
A.Baytursınulı’nın bizzat kaleme aldığı “Hayat Hikayesi” ve “Hayat Bilgileri” adlı eserlerine ve bunun dışında arşiv materyallerine dayanarak onun 1882 ve 1884 yıllarında 10 yaşından itibaren köydeki okur yazar kişilerden okuma yazma öğrendiğini ve aynı zamanda göçebe köy okulunda ilk öğrenimini gördüğünü öne sürebiliriz. Yani Ahmet’in de ilk öğrenimini diğer çocuklar gibi köydeki din hocasından aldığı görülmektedir. Kazakistan’ın Sarıarka bozkırlarında her Kazak çocuğu gibi milli tarızda bilgisinin temeli atılmıştır. Ahmet’in babası Baytursın 1843 Torgay doğumludur [8, s. 5]. Baytursın’ın babası Şoşak varlıklı, halk arasında itibarlı ve akıllı bir kişiymiş. O, binlerce hayvan sahibi zengin olduğundan köyden uzaklarda olan kerpiç evli şehirlere sık sık gidermiş. Şehir hayatından cahil kalmaması için çocuklarını da beraberinde götürürmüş. Ahmet’in dedesi Şoşak’ın üç kardeşi varmış. İki ağabeyi Jatay ve Keydek, kardeşi ise Köbek’tir [8, s.8; 9, s.35-39].
Baytursın Umbetey Şoşakulı Jılanşık nehrinin Akköl’e döken ağzında hayvanlarını otlatırmış ve karısı Künşi’yle birlikte akraba ve yakınları arasında itibarlı ve varlıklı bir hayat yaşamış. Kazaklar “Kahraman, kahraman doğurur” derler. Torgay ahalisi Baytursın’ın da kahraman ataları Amancol, Şakşak, Janibek ve Umbetey gibi çok cesur, heybetli ve azimli olduğunu söylerler. Halk arasında Baytursın, kendisini başkalarının ezmesine, aşağılamasına asla müsaade etmeyen soylu karakteriyle tanınmıştır. O, uçsuz bucaksız Kazak bozkırlarında atalarından kendisine miras kalan Ümbetey’in yaylası ile kışlasında hayvan otlatır, oraların muhafızlığını da yaparmış. Cesur ve heybetli fıtrartıyla etrafında bulunan çok sayıdaki yakın, akraba ve ahbablarını evirip çevirir ve günlük hayatta önüne gelen her işi ustalıkla yapacak kadar çok becerikliymiş. Onun fıtratındaki herkesi hayran bırakan önderlik yeteneğini gören Rus valisi o yöreye serdar (başkan) tain eder. Böyle cesur ve yetenekli babanın aile ortamında Ahmet de diğer kardeşleri Kali, Kakiş, Maşen ve kız kardeşi Zilaş’la birlikte büyümüştür. Sonradan büyüyüp kocaman adam olunca dünyaya gözünü açtığı topraklardaki Akkum, Akköl gibi kutsal mekanlara ve memleketine olan özlemini şiirlerinde yansıtmıştır.
Tarih sayfalarını karıştırdığımızda Ahmet Bey’in çocukluğuna veda ettiği, gençlik hayata başladığı sıralar eski Torgay bölgesinin tamamen Rus Çağlığı’nın istilasına girdiği yıllarla denk geldiğini görürüz. Kendi ata yurdunda, kendi memleketlerinde bağımsızlığından olmak, topraklarını, yakınlarını koruyamamak Ahmet’in ailesi, aşireti başına gelen bu talihsizlik, sadece onlara değil bütün Kazak milletine yapılan bir zülümdü. Henüz çocukluk yaşta böyle bir adaletsizliğe, zülme maruz kalan Ahmet’in çockluğu kısa sürer, bu olanlar onun hızla büyümesine, şuur ve duygularının erken yaşta gelişip kocaman adam olmasına da sebep olur. Ahmet’in sözünü ettiği “talihsizlik” bir tek aileyi değil, bütün Ümbetey oğullarının varlıklı ailelerine gelen afetti. Bu karışıklıkta kardeşler Aktas, Baytursın, Daniyar Şoşakov’la birlikte Keydek Tanbayev ve oğlu Temirşe Keydekov, Korğanbek Jantasov, Bojahan Tilevşin (secerede Bajıhan), Ibray Baytutov gibi aşiret büyükleri suçlu muamelesi görerek sürgün edilmişler. Keydek ve Şoşak aynı babanın, yani Tanbay’ın öz oğulları. Tilevşi ise Ataş’ın oğlu, dedesi Esentay’dır. Büyük dedesi Jiyenbay Umbetey’in oğludur. Daha açık bir şekilde ifade etmek gerekirse Bojahan Baytursın’ın aynı atadan gelme yakın akrabasıdır. Ibıray’ın babası Baytut, Ümbetey Batır’ın kalmak karısından doğmuş Bayandı’nın neslindendir. Burada ismi geçen kişileri hemen hemen hepsinin de nesilleri, yani büyük ata Tanbay oğullarını o denli sıkıştırmışlar ki, ata yurtlarını terk edip uzak çöllerdeki köylerden birine gidip yerleşmek zorunda kalmışlar [8, s. 85].
Rusların aşırı zülmü bozkır kanunlarıyla hayat süren Aktas, Baytursın, Daniyar ve başka da yakınlarını “tükürük yere düşmeden donup buz olan” aşırı soğuk Sibirya’nın Kamçatka bölgesine sürgüne gönderir. Sürgüne sürülen sırf erkeklerden oluşan grubun yabancı ülkede, ücra bir yerdeki durumlarından endişelenen Aktas’ın karısı Übican da hiç düşünmeden kucağındaki oğlu Asfandiyar’ı eltisi Künşe’ye emanet ederek onlarla birlikte Sibirya’ya doğru yola koyulur. Başlarına gelen musibetlerden dolayı birbirini anlayışla karşılayıp yardımcı olmak için can atan eltiler arasında da çocuk terbiyesi meselisinde böyle değiş tokuşlar olmuş. “Yiğit anadan doğar” derler Kazaklar! Yüzyılda bir millete bir kere nasip olan Ahmet gibi şahsiyeti dünyaya getirip kucağında büyüten Künşe anamızın kim ve nasıl bir insan olduğunu herkes merak etmez mi? Bunu da detaylı bir şekilde gözden geçirip incelemezsek Ahmet gibi yüce şahsiyetin kişiliğini, hayatını tanımakta büyük eksiklik olur ve başkalarına da doğru aktaramayız. Kazaklarda “Tayaktın jaksısı ağaşınan, jigittin jaksısı nağaşıdan (Değneğin iyi olması ağacından, delikanlının iyi olması da dayısından)” gibi her insanı düşünmeye sevk eden bir atasözü vardır. Şimdi konuyu Künşe anamızdan açalım. Bazı kaynaklarda “Küniş, Künşi, Küngi” gibi birkaç isimle rastlanır. Künşi Kostanay iline bağlı Amankaragay köyünde “Sügir” boyunun varlıklı ailelerinden Kulıbek Şeruoğlu’nun kızıdır. Kendi gözleriyle tanık olan kişilerin dediğine göre Künşi çok akıllı, ağırbaşlı, ve eli açık cömert bir kişiliğe sahipmiş. Künşe anamız, her işi büyük bir ustalıkla yapan becerikli, aynı zamanda söz ustası, şairlik yeteneği de olan bir kadınmış. Uzun kış günlerinde aşiretin bütün çocuklarını yanına toplayıp onlara masal ve efsaneler anlatır, bulmacalar çözdürür, yeri geldiğinde şiir okur ve şarkı da söylermiş. Herkesi kendine çeken özel bir karektere sahipmiş. Gelin geldiği Ümbetey oğulları aşiretindeki yakın akrabaları ile komşuları ona “sarıüyez” diye ad takmışlar. Bu isim, aile reisi olan kocası sürgüne gönderildiği sıralarda dişiliğini bahane edip bir köşede oturup ağlayacağı yerde başını dik tuttuğu, at sırtına geçip erkekler gibi yuvasını ve yakınlarını art niyetli zalimlerden koruduğu için verilmiştir.
Ahmet’in hayat arkadaşı olan Badrisafa hakkında da bazı araştırmacılar tarafından asılsız bilgiler verilmektedir. Mesela, “…..Burada belirtmeyi ugun görüyorum ki, Ahmet’in karısı Aleksandra adında bir Rus kızıydı. Ahmet’in kiraladığı evde hizmetçilik yapan yetim bir kızdı. Hatta soyadı bile belirsiz. Ahmet Baytursınulı hapishanedeyken ona yemek götürür, çamaşırlarını yıkarmış. Onun iyiliğini karşılıksız bırakmak istemeyen Ahmet hapishaneden çıktıktan sonra merhametli o yetim kızla evlenmiştir… ” gibi yalan yanlış bilgilere çokça rastlanmaktadır [11, s.32]. Tam buna benzer bir bilgiyi yukarıda sözünü ettiğimiz meşhur yazarın kitabından görebiliriz [12]. Hatta tarihi şahsiyeti 1907 yılında hiçbir dayanağı olmaksızın hapishaneye attırır ve 34 yaşında zar zor evlendiğini yazar. Gerçi, Ahmet 1907 değil, 1908 yılında kısa bir süre hapiste kalır. Mezkur yazarın eserinde: “Gelecek karı koca Karkaralı’da tanıştığı zaman Ahmet 34, Aleksanra 29 yaşındaydılar. (…) Bundan sonra kalackları Orınbor şehrine Ahmet ile Badrisafa karı koca olarak geldiler….” gibi asılsız bilgilerle sonuçlandırır. Yukarıda sözü edilen bilgilerin asılsız olduğunu Kazakistan Cumhurriyeti Merkezi Devlet Arşivi’nde bulunan belgelerdeki bilgilerle ispatlayabiliriz. Tarihi belgeler ender rastlanan bilgiler bölümüne alınmış ve orada muhafaza edilmektedir. Telgrafın Semey’den 641 numarayla gönderildiği, kelime sayısının 133 olduğu ve hatta faturasıyla birlkikte gösterilmiştir. 1909 yılında gösterilen adrese gönderilmiştir. Resmi telgrafı teslim alan N. Mozer tarafından Ombı General Gubernatoru’nun (valiliğinin) ofis mührü vurulumuş ve 7 Ağustos 1909 diye tarih konmuştur. Telgrafın orijinalindeki kelime sayısının tam tamına 118 kelime, 6 bileşik cümle olduğunu gördük. Bu, kelime saysını 133 gösterip 15 kelimeyi fazladan yazarak kocası için hiçbir şeyi esirgemeyen Badrisafa’nın cebinden para sızdırmayı düşünen zavallı kişilerin işi olmalı. Bu mektup Ahmet hapse atılmadan önce Badrisafayla evli olduklarının ispatıdır. Telgrafta Badrisafa birkaç yerde Ahmet için “kocam” kelimesini kullandığını görüyorüz. Şayet Badrisafa Ahmet’in karısı olmasaydı böyle yazmazdı. Yani onların 1896-1897 yıllarında evlendiklerini tahmin edebiliriz. Yani, karı koca aile kurduklarında Ahmet 25, Badrisafa ise 19 yaşlarındaydı. Aşağıda söz konusu telgrafın orijinalini vereceğiz. Amacımız hem telgrafın yazılış maksadı ile anlamını kaybetmemesi, hem devletimizin ender rastlanan belgeler bölümüne girmek kolay olmadığından herkesin ulaşabilmesini sağlamaktır. Bunun için telgrafın tamamını vermeyi doğru buluyoruz.
Resmi telgrafın üst sağ köşesinden «Господину Степному Генерал[ъ]-губернатору» diye başlar. Sonra da: «Перв[а]го [і]юля Каркаралах[ъ] арестован[ъ] мой муж[ъ], бывш[і]й зав[ь]дующ[і]й русско-киргизской школой Байтурсынов[ъ], препровожден[ъ] Семипалатинск[ъ], где содержится тюрьм[ъ]; что послужило причиной такого несчастья, нам[ъ] неизв[ъ]стно; произведенный обыск[ъ] ничего не дал[ъ]. Думаем[ъ] на мужа сд[ъ]лан[ъ] ложный донос[ъ] киргизами парт[і]йной почв[ъ]. Теперь мужу, говорят[ъ], предъявляют[ъ] обвинен[і]е возбужден[і]й киргиз[ъ] неповиновен[і]и властям[ъ]. Несмотря такое тяжкое обвинен[і]е, до сих[ъ] пор[ъ] не приступлено производству сл[ъ]дств[і]я.Пребыван[і]е тюрьм[ъ], полная неизв[ъ]стность судьб[ъ] своей в[ъ] конец[ъ] подрывают[ъ] без того слабое здоровье мужа. Ваше Высокопревосходительство, если муж[ъ] мой преступник[ъ] закона, пусть суд[ъ] его покарает[ъ], и я покорн[ъ]йше прошу сд[ъ]лать распоряжен[і]е ускорить производство сл[ъ]дств[і]я; если же тому нет[ъ] основан[і]й, и муж[ъ] мой лишен[ъ] свободы лишь по доносу лиц[ъ], которым[ъ] то выгодно было, не откажите Ваше Высокопревосходительство, приказать освободить мужа моего из[ъ]-под стражи.Бадрисафа Байтурсынова»
Türkçe çevrisi: «Sayın Bozkır Genel Valisi! 1Haziran günü Karkaralı’da kocam, Rus-Kırgız (Kazak) okulu’nun eski başkanı Baytursınov tutulklanarak Semipalatinsk şehrine yöneltilmişti; hala hapishanede tutuklu kalmaktadır. Böyle bir talihsizliğe ne sebep olduğunu anlamış değiliz. Evi arama işlemleri yapıldı, ama hiçbir netice çıkmadı (suç unsuru bulunmadı). Kocama parti esaslı bir iftira atıldığını düşünüyoruz. Artık kocama yönetime karşı isyan eden bir Kırgız (Kazak) olarak suçlama işlemleri yürütüleceğini söylüyorlar. Bunun ağır suç olmasına rağmen bugüne kadar henüz soruşturma işlemleri başlatılmamıştır. Hapis yatması tamamen bir belirsizliktir. Zaten sağlığı yerinde olmayan kocamın daha da kötüleşebileceği endişelendiriyor. Ekselansları, şayet kocam yasaları çiğneyen bir suçluysa mahkeme gerekli cezayı versin. Dolaysıyla sizden bir an önce soruşturma işlemlerinin başlatılması için talimat vermenizi rica ediyorum. Eğer kocam asılsız sebeplerden dolayı, iftiraya maruz kalarak hapisteyse Zat-ı alinizden onu tahliye emri vermenizi istirham ediyorum. Badrisafa Baytursınova” [13].
Telgraftaki “kocam, benim kocam” kelimeleri ayrı bir önem arzettiği için altını çizerek herkesin nazarını oraya çekmeye çalışıyoruz. Bu kelime 7 kere tekrarlanmış. Yani, Badrisafa hapiste yatan Ahmet’in karısı olmasaydı, evli olmadığı bir adam için “kocam” demeyeceği kesindir.
Buraya kadar söylediklerimizi özetlersek, guzide şahsiyetin başına gelen musibetlere, zorluklara bir göz atan kişi, bir siyaset adamı olarak Komünist partisi önderi V.İ. Lenin için yazdığı makalesindeki “Rus çarlığı döneminde milletine hizmet etmek için can atan herkesin akibeti hapishane ya da sürgündü” satırlarının kendisi için yazıldığını anlayacaktır. Hayatının büyük ve en önemli kısmını milleti için hizmete adayan ve milletinin çıkarları için bilimin derinliklerine inip, doruk noktasına ulaşan Ahmet Baytursınulı, Peygamber Efendimizin (s.a.s) yaşına girdiğinde zalim Soviyet rejminin kurbanı olmuştu. Mücadeleci bilim adamı çağdaşlarının da dediği gibi hapishanedeyken bile iki ayağını masa edinip, son nefesi tükeninceye kadar milletinin derdini yazmaktan geri durmamıştır. A. Baytursınulı’nın: “Kutsal ana dilimin derinliklerini evirip çevirip bilim oluşturdum. Edebiyatı kimse övünmek, ün kazanmak için yazmaz. O karakterden gelir, milletin ihtiyacını giderir. Böylece “Edebiyat Tarihi” adlı eser ortaya koydum ve bu mesele boyunca Kazak Eğitim-Öğretim Başkanlığı’nda (Eğitim Bakanlığı), Orınbor’da, Kızılorda’da ders verdim. İnsanoğlunu ileriye götürecek kuvvetin bilim ve teknoloji olduğunu bastırarak söyledim” demesi bunların bir açık bir ispatıdır.
KAYNAKÇA
1. Devlet görevlileri için hazırlanmış anket soruları. Rusça. Kazakistan Cumhurriyeti Devlet Merkez Arşivi, 81 bölüm, 1 kısım, 1652 numara. 11.-12. sayfalar (Bundan sonra KC DMA, 81-1-1652, 11-12. s. olarak geçer)
2. Kazak Halkı Eğitme Enstitüsü’nün öğretim görevlileri ile personelleri için hazırlanmış anket soruları. KC DMA, 81-1-1652, 52-53. s.
3. Halk Eğitim işleri Başkanlığı (Eğitim Bakanlığı). KC DMA, 81-1-1652, 1. s.
4. Önemli devlet görevlileri için anket soruları. Rusya Komünist Partisi. KC DMA, 81-1-1652, 6. s.
5. Seçime Katılım Anketi. 11.10.1921. KC DMA, 5-18-158, 1. s.
6. Kimlik. /Fotokopi/ KC DMA, 95-2-85, 1.-2. s.
7. Kakişov S. Ahan turalı akihat. – Almatı: Şapağat, 1992. -112 s.
8. Ağıtayulı İ. Babamız – Bekzat Danışpan. – Kostanay, 2000. -88 s. S. 15-17, 21, 30, 34-35, 37-39, 85.
9. Seydahmet K. Mendibay S. Umbetey Batır // Kostanay Tanı, 27 Temmuz 2007.
10. Avezov M. Akannın 50 jıldık toyı // Akjol N63. 4 Şubat 1923. Ak jol. –Almatı: Kazakistan, 1992. -464 s. S. 17-20.
11. Ulttın ulı ustazı. – Almatı: Merkez Bilimsel Kütüphane, 2001. – 305 s. S. 17-32.
12. Dosjanov D. Abaktı. Almatı: Kazakistan, 1992. -288 s. S. 152-218.
13. B. Baytursınova’nın Telgrafı. N641, 5.08.1909. KC DMA, 64-1-5832, 51-52. s.
Doç. Dr. İMAHANBET RAYHAN SAHIBEKKIZI
A.Baytursınulı Müzesi Müdürü
Almatı Uluslararası Ticaret Üniversitesi
e-mail adresi: [email protected]
Макала кай газеттен немесе журналдан алынган?
Орыс тілінде жазылған жеделхаттың қазақша нұсқасы - Ресми жеделхаттың оң жақ маңдайшасына: «Дала генерал-губернаторы мырзаға» деп бастайды бағытты сөзін Бадрисафа Иванқызы. Хат мазмұны: Орыс-қазақ мектебінің бұрынғы меңгерушісі менің күйеуім Байтұрсынұлы, бірінші шілдеде Қарқарада тұтқындалып, Семей түрмесіне жіберілді, мұндай бақытсыздыққа нендей себеп болғаны, бізге беймәлім; жүргізілген тінту жұмыстары ештеңе таппады. Қазақ партиясының қаралауымен күйеуіме жалған жала жағылып отыр деп ойлаймыз. Енді күйеуіме «өкіметті мойындамаған қазақ» деген күнә тағылып отыр деп айтатын көрінеді. Осындай ауыр күнә тағылғанына қарамастан, әлі күнгі тергеу жұмыстары жүргізілмей отыр. Түрмеге түсуі, тағдырының күманды болуы, онсызда денсаулығы әлсіз күйеуімнің денінің саулығын онан сайын күйзелтуде. Жоғары мәртебелім, егер менің күйеуім заң бұзушы қылмыскер болса, сот оны жазаласын, әрі мен бағынушы тергеу жұмысын жеделдетуге өкім беруіңізді сұраймын; егер жазалауға негіз жоқ болса, әрі менің күйеуім кейбіреулерге тиімді домалақ арыз бойынша бостандығынан айырылып отырса, Жоғары мәртебелім онда қамаудан менің күйеуімді босатуға бұйрық беруден бас тартпауыңызды сұраймын.
Бадрисафа Байтұрсынова»