Ahmet Alyaz / Kazakistan- Almatı
Diyalog Avrasya Platformu Eş Başkanı Harun Tokak’ın ‘‘Onlar sabahı bekleyemediler’’ adlı kitabının tanıtımı Kazakistan’ın kültür başkenti Almatı’da yapıldı. Kazakistan Yazarlar Birliği’nin yayınları arasında Kazakça’ya çevrilen eserin tanıtımı, Kazakistan Yazarlar Birliği Başkanı Nurlan Orazalin’in geçtiğimiz yıl İstanbul’da DA yayınlarından çıkan ‘’Yanık yürek’’ adlı şiir kitabıyla birlikte yapıldı. Tanıtım programına çok sayıda yazar, ilim adamı ve kanaat önderlerinin yanı sıra Türkiye Yazarlar Birliği Başkanı İbrahim Ulvi Yavuz ve Gazeteci, Yazar Yavuz Bülent Bakiler de katıldı.
Dünyanın bir çok ülkesinde eğitim faaliyetleriyle taraflı tarafsız herkesin takdirini toplayan eğitim gönüllülerinin ibretlik yaşamlarının anlatıldığı hikayelerden oluşan eser, Kazak aydınlarından da tam not aldı. Yaklaşık bir yıldan bu yana Kazakistan’ın önde gelen gazete ve dergilerinde yayınlanmaya başlayan hikayelerin kamuoyunda takdir toplaması nedeniyle kitaplaştırılmasına karar verildiğini söyleyen Kazakistan Yazarlar Birliği Başkanı Nurlan Orazalin, ‘‘Harun Bey’in hikayelerini ilk olarak gazetelerde okamaya başladım. Farklı bir tarzı yansıtıyordu. Yaşanmış hayatlardan alınan öyküleri okumaya başlayınca duygulanmamak imkansızdı. Daha sonra kardeş Türk halkının isimsiz kahramanlarının yaşamlarından kesitler olduğunu öğrendiğim bu hikayeleri kitaplaştırarak Kazak okuyucusuna ulaştırılması gerektiğini düşündüm. Toplamda yirmi bir hikayeden oluşan bugün tanıtımını yaptığımız bu eseri kitaplaştırmaya karar verdik. Harun Bey kardeşime, Kazak dilindeki bu ilk eserinin hayırlı olmasını diliyorum. Kazak okuyucularının çok beğeneceğini bu nedenle de ilki yayınlanan bu eserin en kısa zamanda devamını beklediğimizi belirtmek istiyorum.’’ dedi.
Kalihan Iskak: Türk halkı bizi hiçbir zaman yalnız bırakmadı
Kazakistan’ın ünlü romancılarından Kalihan Iskak’ta konuşmasında Kazakistan’la Türkiye arasında ilişkilerin hep var olduğuna dikkati çekerek şöyle dedi: ‘’19. Yüzyılın başlarında Rus Çarlığı ülkemizi işgal ettiğinde Kazak öğretmenleri ve imamlarını askere almak isterler, buna şiddetle karşı çıkan Kazaklar Osmanlı Sultanı’na mektup yazarak yardım isterler. Osmanlı Sultanı Rus Çarı’na nota göndererek, bu durumun düzeltilmesini aksi takdirde bunu savaş nedeni sayacaklarını söylerler. Çarlık Rusya’sı Osmanlı’yla savaşı göze alamaz. Böylelikle öğretmenlerimiz ve imamlarımız askere gitmekten kurtulup vazifelerine devam ederler. Bu hadise bizlere, kardeş Türkiye halkının her zaman destek verdiğinin en güzel göstergesidir. Ayrıca, bağımsızlığımızı ilk tanıyan ülkenin yine kardeş Türkiye olması ve bağımsızlık sonrası bizelere her alanda desteğini esirgememeside takdire şayandır. Bundan dolayı kardeş Türk halkına minnattarız.’’
Kalihan Iskak Konuşmasının devamında; ‘‘Sovyet döneminde Türk edebiyatı ve Türklerle alakalı edebi eserlerin yayınlanmasına fazla müsade edilmedi. Sadece Nazım Hikmet ve Aziz Nesin’i tanıma imkanımız oldu. Bu iki yazarla Türk insanını tanıdık. Şimdi ise, ‘‘Onlar sabahı bekleyemediler’’ adlı kitabıyla Harun Tokak kardeşimizi tanıyoruz. Bağımsızlık öncesi ve sonrası Kazak diline çevrilen ilk edebi eser olması münasebetiyle Harun kardeşimi tekrar kutluyorum. ’’ dedi.
İki ülke aydınlarının ve yazarlarının daha yakın ilişkiler içerisinde olması gerektiğine değinen ünlü Yazar Sımagul Yelubay ise, ‘‘Kardeş Türk halkını bağımsızlık sonrası daha yakından tanıma fırsatı bulduğunu söylerek şöyle dedi: ‘‘Dil sorunundan dolayı Türk kardeşlerimizin edebi eserlerini okuyamıyorduk. Bu nedenle Türk yazarlarından ve eserlerinden uzaktık. Nazım Hikmet ve Aziz Nesin’den sonra Kazakça’ya aktarılan ilk edebi eser olan ‘‘Onlar sabahı bekleyemediler’’ adlı kitabın yayınlanmasıyla Kazak edebiyatıyla Türk edebiyatı arasında yeni bir dönem başladı. Asırlardır birbirinden uzak kalan iki kardeş halkın aydın ve yazarları bu yeni dönemde daha samimi ilişkiler kurarak, bizi birbirimize yaklaştırmalıdır. Harun Bey’in kitabı bizler için alışık olmadığımız bir tarzda yazıldığı için Kazak edebiyatına yeni bir tarz katacağını da düşünüyorum. Bu tarz, iman ve irfan tarzı olacaktır.’’ şeklinde duygularını dile getirdi.
Edebiyatsız bir millet olmaz
Programın özel davetlisi olarak gelen Gazeteci ve Yazar Yavuz Bülent Bakiler de konuşmasında Türkistan Türklüğü’nü 1980’li yıllarda Kültür Bakanlığı’nda müsteşar yardımcısı olarak görev yaptığı yıllarda daha yakından tanıma fırsatı bulduğunu belirtti. Türk dünyasının bir elin parmakları gibi farklı isimlerle anıldığını ancak hepsinin bir kola mensup olduğunu belirten Yazar Bakiler, ‘‘Bizler hiç bir zaman aynı kökün, aynı dilin ve dinin mensubu olduğumuzu unutmamalıyız. Birimiz Özbek, birimiz Kazak, birimiz Türk, birimiz Azerbaycan, birimiz Kırgız diye adlandırılmış olmamız birşeyi değiştirmez. Bizler aynı millete mensup olduğumuzu hiç bir zaman unutmamalıyız.’’ diye konuştu.
Ünlü Yazar Balzac’ın ‘‘Millet edebiyatı olan topluluktur’’ sözüne atıfta bulunan Yavuz Bülent Bakiler, ‘‘Merhum Cengiz Aytmatov’u vefatından önce İstanbul’da bir panele davet etmiştik. Kendisi orada şöyle demişti: Bizde güzel bir söz vardır, ‘bana edebiyatını söyle sana nasıl birmillet olduğunu söyliyeyim’ şeklinde. Bu çok doğru bir ifadedir. Edebiyatın temeli dildir. Dil olmazsa edebiyat, edebiyat olmazsa millet olmaz. ’’ dedi.
Türk dünyasının edebiyat mensupları arasında karşılıklı ilişkilerin çok zayıf olduğuna parmak basan Yazar Bakiler, ‘‘Benim şahsi kütüphanemde on bin cilt kitabım var. Ancak bunlar içerisinde Kazak edebiyatına ait sadece bir tane eser var. O da Olcas Süleyman’ın ‘Az İ Ya’ adlı kitabı. Bu son derece ayıp ve büyük eksikliktir. Bizler birbirimizi tanımıyor ve bilmiyoruz. Sizin edebi eserleriniz bizim dilimize, bizimki de sizin dilinize çevrilmiyor. Eğer, bizler tam anlamıyla bağımsız ve hür yaşamak istiyorsak o zaman edebiyatımızı yeniden canlandırmalı ve karşılıklı eserlerimizi paylaşmalıyız.’’ şeklinde sitemini dile getirdi.
Küçük adımlar büyük hareketlere vesile olurlar
Yavuz Bülent Bakiler konuşmasının sonunda bazen hayati önem taşıyan küçük adımların büyük hareketlere vesile olduğuna değinerek şöyle dedi: ‘‘Amerikalılar aya ilk adımlarını attıkları zaman şöyle dediler: Küçük bir adım ama insanlık için büyük bir adım. Bugünkü yapılan çalışmalarda aslında küçük bir adımdır. Nurlan Orazalin’in kitabının Türkçe’ye çevrilmesi, Harun Tokak’ın kitabının ise Kazakça’ya çevrilmesi küçük bir adımdır ama çok büyük bir hareketin müjdecisidir. Ben kendimi bildim bileli edebiyatın içerisindeyim. Bu hareketin devamının gelmesini can-ı gönülden diliyorum. Umuyor ve bekliyorum ki, Kazakistan Yazarlar Birliği Türkiye’deki çok değerli yazarlarımızın eserlerini Kazakça’ya, Türkiye Yazarlar Birliği’de Kazakistan’ın çok değerli yazar ve şairlerini Türkiye Türkçesi’ne aktarsın. O zaman ciddi bir hizmet yapmış oluruz. Ben ilk defa Orta Asya’ya 44 yaşımda ayak bastım. O zamana kadar ben sanıyordum ki Köroğlu bizim Çamlıbel dağlarında yaşayan bir halk kahramanız, Nasrettin Hoca halk filozofumuz, Keloğlanı ise kendi topraklarımızda yaşamış bir çocuk kahramanımız olarak biliyordum. Ancak, Orta Asya’ya ilk geldiğim gün bunun böyle olmadığını anladım. Köroğlunun da, Nasrettin Hoca’nın da, Keloğla’nın da önce bu topraklarda doğduğunu, daha sonraları bize ulaştığını gördüm. Bugün burada karşılıklı iki yazlarımızın eserlerinin tercüme edilmesi ve yayınlanması son derece önemli bir mevzudur. Bugüne kadar Nazım Hikmeti ve Aziz Nesin’i tanıyan Kazak halkı bugünden sonra Türkiye’nin çok güçlü şair ve yazarlarını da tanıyacaklardır.’’
Türkiye Yazarlar Birliği Başkanı İbrahim Ulvi Yavuz da konuşmasında, Kazakistan Yazarlar Birliği Başkanı Nurlan Orazalin’in ‘’Yanık Yürek’’ adlı şiir kitabını inceleme fırsatı bulduğunu belirterek şöyle dedi: ‘‘Sayın Orazalin’in şiirleri son derece sade ve akıcı bir uslupla Türkiye Türkçesi’ne aktarıldığını görmek beni son derece memnun etmiştir. Biçim ve içerik bakımından nitelikli bir şekilde yazılan şiirlerin toplumu güvensizliğe karşı direnmeye davet ettiğini okuyunca daha iyi anlıyoruz. Bunu Sayın Orazalin’in şiirlerinin başlıklarından da görüyoruz. ‘Susamış Geceler‘, ‘Dünya Bize Dargın’, ‘Sevgi Dili’, ‘Közdeki Kırmızı Kor Gibiyim’, ‘Gençliğin Yağmuruyum’ bunlardan sadece bazıları. Şiirleri hep aşk, hüzün ve hasret dolu olan Şair Orzalin Türk dünyasının yetiştirdiği en önemli şairlerden biridir. ’’
Kazakistan’la Türkiye kardeşliğinin ebedi olması açısından önemli bir olaya tanıklık ettiğini vurgulayan İbrahim Ulvi Yavuz, Kazakistan Yazarlar Birliğiyle karşılıklı edebi eserlerin çevrilmesi ve işbirliğinin arttırılması yönünde ortak karara vardıklarını belirterek şöyle dedi: ‘‘Harun Tokak Bey’e ve Nurlan Orazalin’e başlattıkları bu büyük hareketten dolayı şükranlarımı sunuyorum. Artık birbirimizi daha iyi anlayacağız.’’
Benim artık Tanrı Dağları’nın eteklerinde bir de çocuğum var
Kitabının Kazakça’ya çevrilmesinden dolayı son derece mutlu olduğunu belirten Yazar Harun Tokak, ‘‘Kazakistan’ın bağımsızlığından bugüne kadar hiçbir edebi eserin Kazakça’ya çevrilmemiş olması, tabiki çok üzücü bir durum, ancak, benim hikayelerimin bu anlamda bir ilk olması da son derece sevindirici bir durum. Kazakistan Yazarlar Birliği ‘Onlar Sabahı Bekleyemediler’ adlı eserimi Kazakça’ya çevrilmeye layık görmüş ve bununla da yetinmeyip, Almatı’da Kazak aydınlarıyla kitabımın tanıtımını yapmış olmaları beni çok duygulandırdı. Değerli dostum Nurlan Orazalin’in öncülüğünde gerçekleşen bu tarihi hadise inşallah bir başlangıç olur ve bugünden sonra her iki ülkenin çok değerli yazar ve şairlerinin eserleri karşılıklı dillerimize kazandırılmak kaydıyla daha güçlü ilişkiler kurulur.’’ dedi.
Dünyanın bir çok ülkesinde eğitim faaliyetlerinde bulunan irfan gönüllülerinin ibretlik yaşamlarının anlatıldığı hikayelerden oluşan eserinin adının Kazakistan Cumhurbaşkanı Nursultan Nazarbayev’e ait olduğunu belirten Harun Tokak konuşmasını şöyle sürdürdü: ‘‘1998 yılında başkent Astana’da Sayın Cumhurbaşkanı Nursultan Nazarbayev’e Diyalog Avrasya Platformu olarak ödül tadkim ederken kendileri bize şu anısını anlatmıştı: Bizler bağımsızlığımızı ilan ettiğimiz gün merhum Turgut Özal 19 dakika sonra Beni arayarak, bağımsızlığınızı kabul ediyoruz, bunu da bütün dünyaya buradan ilan ediyorum. Sizin sevincinizi paylaşmak için sabahı bekleyemedim kardeşim. Demişti bana. Kardeşlerinin sevincini paylaşmak için sabahı bekleyemeyen bu değerli büyümüzün bu ifadesi beni çok etkiledi. Bu nedenle kitabımın adını ‘Onlar Sabahı Bekeleyemediler’ koydum. Bu kitap şuanda Rusça’ya çevrildi. Tacikce’ye, Ukraynca’ya, Gürcüce’ye ve İngilizce’ye de çevriliyor. Hepsinde de bu ad altında çıkacaktır.’’
Konuşmasında zaman zaman duygusal anlarda yaşayan Yazar Harun Tokak, ‘‘Bugüne kadar Orta Asya’da benim hep kardeşlerim vardı. Şimdi ise, artıkbir de çocuğum var. Her yazarın eseri onun çocuğu gibidir. Ancak ben bu çocuğu sizlere emanet ediyorum. Ben biliyorum ki, Almatı’nın Tanrı Dağları’nın soğuğu pek çetin olur. Ancak sizlerin sıcak kalplerinizin ve samimi duygularınızın bu çocuğu hiç bir zaman üşütmeyeceğine inanıyorum.’’ diye konuştu.
Süprizle gelen duygulu anlar
Eserinden bir hikayeyle konuşmasına devam eden Harun Tokak, ‘‘Kazakistan’ın Atrav şehrindeki Türk okulunda belletmenlik yapan Yasin öğretmen çocuklarıyla birlikte Jayık Nehri’nin kıyısına pikniğe gider. Çocuklarından birisinin topu suya kaçar. Topu almak isteyen çocuk suya doğru koşar. Bir anda azgın Jayık nehrinde akıntıya kapılır. Bunu gören Yasin hiç düşünmeden suya girer ve çocuğu zorda olsa kurtarır, ancak kendisi çok bitkin düşmüştür. Jayık Nehri çocuğun yerine Yasin’i alır. Kazak halkı onun cenazesini Türkiye’ye göndermek istemez. Anne ve babasının da rızasını alarak onu Tanrı Dağları’nın eteklerine ebedi istirahatgahına koyarlar. Yasin’in anne ve babası ise, evlatlarının hasretlerine dayanamaz ve ailecek Kazakistan’a taşınırlar. En azından öldüğümüzde evladımızın yanında yatmak nasip olsun diye. İşte o yiğidin babası Sinan ağabeyi sahneye davet ediyorum.’’ deyince salonda duygulu anlar yaşandı. Uzun sure buğulu gözlerle alkışlanan Sinan Çalkım ise, yıllar önce evladını bu topraklara verdiğini bundan dolayı çok gururlu olduğunu söyledi.